Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, “Kitle iletişim araçlarını, yazılı ve görsel medyayı, sosyal paylaşım sitelerini iyi kullanırsanız tek bir tüfek patlamadan, kitleleri istediğiniz düşünce paraleline getirebilirsiniz” dedi.
Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, beyin yıkama, uzaktan beyin kontrolü ve fikir aşılama gibi uygulamaların nöropsikologların ilgilendiği konuların başında geldiğini belirtti. Özellikle istihbarat servislerinin çok üzerinde durduğu bu alanda, birçok ülkede araştırma yapıldığını kaydeden Dr. Yavuz, “İnsan zihnini uzaktan kontrol etmek ya da ele geçirmek adına, olağanüstü çaba harcanıyor ve bu uğurda büyük bütçeler ayrılıyor. Görünüşe bakılırsa, silah endüstrisi, atom silahının bulunması ile gelebileceği son noktaya geldi. Cephede yapılabilecek herhangi bir savaş insanlığın sonu olabileceğinden artık mücadelenin yapılacağı yeni alan, insan zihni olacak. Endüstriyel silah sanayisine bağlı olan savaşlar, bundan sonra yerini, cephesi insan zihni olan psikolojik harplere bırakacak. Dolayısıyla bundan sonra gelişmiş ülkeler, kitlesel bilinçaltı etkileme teknolojilerine daha çok eğilecekler.
İnsanoğlu çevresi ile beş duyusu yardımıyla iletişim kurar. Bir altıncı duyu daha vardır ki, bu bilinçaltının gücüdür ve diğer beş duyuyu da kontrolünde bulundurur. Yani bilinçaltının sırları keşfedilirse, insanları yönetmek ve yönlendirmek de kolay olacaktır. Ayrıca zihin savaşları hem kolay hem de daha masrafsızdır. Üstelik fark ettirilmeden yapılabilir. Bu nedenle insanların tepkisini ve nefretini de çekmezsiniz. Kitle iletişim araçlarını, yazılı ve görsel medyayı, sosyal paylaşım sitelerini iyi kullanırsanız tek bir tüfek patlamadan, kitleleri istediğiniz düşünce paraleline getirebilirsiniz” dedi.
Gelişmiş ülkeler bunun farkında olduklarından gizli ya da aşikar parapsikoloji araştırma merkezleri kurduğunu ifade eden Dr. Yavuz, “Örneğin bazı kayıtlara göre ABD’de 3 bin 500 civarında parapsikolog çalışma yapmaktadır. Rusya’da 20’nin üzerinde parapsikoloji araştırma merkezi bulunmaktadır. Bu rakamlara bilimsel çalışma yapan nöropsikologlar dahil değildir. Hepsinin de hedefi, insan zihnini etkilemek ve bilinçaltına nüfuz edebilmektir” diye konuştu.
UZAKTAN BEYİN KONTROLÜ
Bir insanın beynini ele geçirip onu bilinçli olarak istenilen istikamete yönlendirmenin günümüz teknolojisi ile mümkün olmadığını anlatan Dr. Yavuz, “Diğer taraftan hipnoz uygulamaları ile beyin kontrolü yapılabilir. Ancak burada beyni kontrol edilecek kişinin başlangıçta hipnoz çalışmalarına izin vermesi ve gönüllü olarak kabul etmesi gereklidir. Çünkü kişiyi kendi rızası dışında, fark ettirmeden hipnoza alarak onu yönlendirmek zor bir olaydır. Bu ancak ya kimyasal hipnozla ya da hipnotizma konusunda çok ustalaşmış yetenekli hipnotizörlerin yapabileceği bir iştir ki, herkese de uygulanamaz. Bu nedenle asıl önemli konu, uzaktan beyin kontrolü değil, bilinçaltı kontrolüdür. Dolayısıyla bir kişiyi ya da kişileri hatta kitleleri bilinçaltını etkilemek suretiyle, farkında olmadan bir hedefe ya da fikre yönlendirmek, diğer bir ifade ile kamuoyu oluşturmak mümkündür” dedi.
FİKİR AŞILAMA
“Hemen herkesin birtakım gayeleri, hedefleri, idealleri ve ilkeleri vardır” diyen Dr. Yavuz, “Özellikle hayatı yeni anlamaya başlayan veya hayata yeni atılan genç kesimde bu idealler çok daha yoğundur ve her zaman fanatizme yatkındır. Fikir aşılama için en uygun ortamlar, liseler, üniversite kampüsleri, öğrenci kampları ve cezaevleridir. Özellikle henüz bir sorumluluk düzeyi olmayan ve hayatını kazanma derdinde olmayan öğrencilik dönemi, hem fikir heyecanlarının en ateşli olduğu dönemdir hem de idealizm için en uygun yaşlardır. Bulunduğu çevredeki herkesten farklı düşünmek, kendini ispat etmek ve kendi varoluş felsefesini çizdiğini gösterme eğilimi, fikir aşılamasına uygun zemin hazırlar.
Fikir aşılayan kişi ya da kişiler savundukları fikirler veya ideolojiler ile ilgili çok iyi eğitim almışlardır. Savundukları fikirlere, sosyal normları hiçe sayarcasına katı sahiplenici tarzda bağlanmışlardır. Genelde eleştiriye bile tahammül edemezler ve eleştirinin kutsal davalarına saygısızlık olduğunu düşünürler ve hatta gerektiğinde şiddete bile başvurabilirler. Kendileri gibi düşünmeyen insanlar; fikirlerini anlayamayan, kendi değerli davalarını idrakten yoksun, kafası çalışmayan kişilerdir ve onlarla beraber olmak istemezler. Savundukları ideoloji ya da dava, onlar için vazgeçilmezdir, bir yaşam tarzıdır. Hayatlarına anlam veren şey odur. Fikirlerinin eşi benzeri olmadığını, savundukları davanın dünyayı kurtaracak, insanlığa huzur verecek, adaleti sağlayacak bir düşünce sistemi olduğunu sanırlar. Fikirlerini hararetle ve heyecanla her yerde her mekânda ifade etmekten çekinmezler. Özellikle henüz dünya görüşü şekillenmemiş ve bir ideale yönlenmemiş gençler, fikir aşılayan fanatiklerin başlıca hedefleridir. Bu fikir aşılayan kişiler ise aslında idealist olmayıp, yayılmacı politika izleyen başka ülkelerin ya da sistemlerin ajanlarıdır. Oysa etki altına aldıkları gençler, neye hizmet ettiklerini bilmeden kendilerine aşılanan fikirlere gayet samimi ve çıkarsız bir şekilde bağlanırlar. Daha sonra onlar da birer fikir aşılayıcı konuma geçerek davalarını yaymaya çalışırlar.
Kişinin yetiştiği çevre ve anne-baba etkisi, fikir aşılanmasında rol oynar. Nitekim belli donelere sahip, ailesinden ve çevresinden gelen değerleri iyi özümsemiş gençlere fikir aşılaması yapılamaz” dedi.
BEYİN YIKAMA
Beyin yıkama işleminin önce kişinin benliğini parçalayıp bölmeyi hedef aldığını anlatan Dr. Yavuz daha sonra şunları kaydetti:
“Bunun için de aynı fikir aşılamada olduğu gibi çeşitli psikolojik ya da fiziksel işkence yöntemleri kullanılır. Daha sonra benlikte geriye ne kalmışsa onun üzerinde yeni fikir ve düşünceler inşa edilmeye çalışılır. Ancak beyin yıkama işleminde sanıldığı gibi hafıza tamamıyla silinip yok edilemez. Sadece hafızanın yorumlanış şekli değiştirilir.
Klasik beyin yıkama işlemleri, yıllar süren uzun dönemli bir süreçtir. Beyni yıkanacak kişi, önce aylar süren ağır fiziksel ve psikolojik işkencelere ve baskılara maruz bırakılır. Burada hedef, benliğin parçalanması ve kimliğin reddedilmesidir. Örneğin kişinin elleri arkadan kelepçelenerek günde bir kaç saat uyumasına müsaade edilir hatta bir kaç gün üst üste hiç uyutulmayabilir. Son derece kötü temizlik ve hijyen şartları sağlanır. Yetersiz ve kötü bir beslenmeye tabi tutulur. Bir yandan da sürekli suçlu olduğu telkinleri yapılır ve itirafa zorlanır. Kişinin reddedici tutumu uzadıkça işkenceler de uzar. Bir süre sonra kişi “Acaba gerçekten suçlu muyum ya da yanlış yolda mıyım?” diye kendini sorgulamaya başlar ve reddedici tavrı yumuşar. Böyle olunca işkenceler de gevşer. Bu durum suçluluğunu kabul edip ne var ne yok her şeyi itiraf edinceye kadar devam eder. İşkence edenler ile edilen arasında iletişim ve uyum arttıkça, kişi ödüllendirilerek daha fazla işbirliğine zorlanır. Ortak nokta arttıkça kişinin daha fazla uyumasına ve daha iyi yemekler yemesine imkân sağlanır. Böylece yıllar süren bir çalışmadan sonra gelinen hoşgörü ortamında artık farklı fikirleri ve düşünceleri olan bambaşka biri olup çıkar. Her şeye rağmen, tüm beyin yıkama baskılarına dayanan az sayıda kişi, ya ağır işkencelere dayanamayıp hayata veda eder ya da bir süre sonra beyin yıkayan taraf pes ederek baskı yapmayı bırakır. Ama genelde uzun süreli ağır psikolojik baskılar sonucunda benlik iflas eder ve kendisine yöneltilen suçlamaları kabullenici bir moda girer. Bu noktadan sonra kişiyi işlemek ve nasıl düşünmesi isteniyorsa onu sağlamak kolaylaşır.
Yukarıda anlattığım gibi eskiden yıllar süren beyin yıkama işlemleri, bugün kimyasalların ya da hipnoz uygulamalarının yardımı ile maalesef daha kısa zamanda gerçekleştirilebilmektedir. Kullanılan kimyasallar, halüsinojenler, uyuşturucular ve amfetamin türevleridir. Bu kimyasallar, nöroaminleri taklit ederek beynin düşünme ve çalışma şeklini etkilerler. Çeşitli örgütlerin kullandıkları bu kimyasallar, duygu, düşünce, zekâ, bilinç, uyanıklık, hayal görme, korkuyu yok etme ya da aşırı korku uyandırma gibi özellikleri etkileyen unsurlardır. Örneğin bazı uyuşturucular ile anestezik bir ilaç olan sodyum pentotal gibi maddeler zihin kontrolü amacıyla kullanılmıştır. Uyuşturucular ve halüsinojenler, bilinçaltına gizlenmiş olan motifleri ve imajları ortaya çıkarabilir, algılanmakta olan her şeyin bozulmasına, her türlü düşüncenin değişmesine yol açabilirler.”
Kaynak:http://www.doguturk.com