ELİSABETH NOELLE-NEUMANN KİMDİR ?
Elisabeth Noelle-Neumann, 1916 yılında 'Berlin'de dünyaya geldi. Avukat babası, Hitler iktidara geldikten sonra Nasyonal Sosyalist Parti’nin üyesi olmuştur. Neumann, 1935 yılında, 19 yaşında Alman Nasyonal Sosyalist öğrenci derneğine üye oldu ve Nazi yanlısı gençlik dergilerinde yazmaya başladı.1937 yılında ABD’de kamuoyu konusunda doktora yapmaya giden Neumann, Missouri Üniversitesi’nde iki yıl dersler aldı. 1939 yılında Almanya’ya dönen Neumann, tezini burada tamamladı.Elisabeth Noelle-Neumann, 1939 yılında Deutsche Allgemeine Zeitung gazetesinde gazeteciliğe başladı. Neuman, 1940 yılında, Nazi Propaganda Bakanı Goebbels’in entellektüellere yönelik çıkardığı haftalık haber dergisi Das Reich’de yazmaya başlar. Neuman’ın buradaki yazılarında o günün Almanyasının dünyasını yansıtan yahudi düşmanlığı dikkat çekmektedir.Noelle-Neumann, 1942 yılında Das Reich’ten ayrılır ve Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesine geçer. Bu yıllarda Almanya’nın yenilmeye başladığı yıllardır. Dolayısıyla, Neumann’ın yazılarında Yahudi düşmanlığı sayılabilecek ifadeler artık yer almamaktadır. Savaşın bitmesiyle birlikte, Neumann Amerikalılar için kamuoyu araştırmaları yapmayı önerir ancak reddedilir. Bunun üzerine kocasıyla birlikte 1947 yılında, bugünde Almanya’nın en bilinen ve en prestijli kamuoyu araştırma kuruluşunu, Allensbach Institüt für Demoskopie kurar.Neumann, 1961-1964 yılları arasında Berlin Üniversitesi Basın-Yayın Ve Gazetecilik Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1964 yılında da Mainz Üniversitesi Basın-Yayın ve Gazetecilik Bölümü’nde profesör olarak göreve başladı. 1978’den 1991’e kadar Münih Üniversitesi’nde misafir profesör olarak çalıştı. 1978-1980 yılları arasında World Association off Public Opinion Research (Dünya Kamuoyu Araştırmaları Birliği) başkanlığını yürüttü.
SUSKUNLUK (SESSİZLİK) SARMALI NEDİR?
Suskunluk Sarmalı Alman bilim kadını Elisabeth Noelle Neumann tarafından geliştirilen bir kuramdan kaynaklanmaktadır. Kuram, insanların kişisel düşüncelerini oluştururken başkalarının ne düşündüğüne dair temel sosyal psikolojik düşünceden kaynaklanır. Kişinin kendi kişisel düşüncelerini başkalarının ne düşündüğüne bağlamasıdır. Suskunluk Sarmalını örneklendirecek olursak eğer; kitle iletişim araçları egemen düşünceyi aktarırken, aykırı düşünceye giderek daha az yer veriyor. Bu sarmal sonucunda egemen düşünceyi ifade eden insan sayısında artış oluyor, aykırı düşünceyi ifade eden insan sayısında azalma oluyor.Birçok insan önemli kamusal konularda yalnız kalmamak için çevrelerine bakıyor ve hangi düşüncenin güçlenip hangi düşüncenin düşüşe geçtiğiyle ilgili ipuçları arıyor. Eğer bir insan kendi kişisel düşüncelerinin düşüşte olduğunu düşünüyorsa bunu ifade etmeye daha az meyilli olabiliyor. Sonuçta egemen olan düşünce daha da güçleniyor, meşrulaşıyor olabilir. Kitle iletişim araçları ile birlikte kişiler arası iletişim ağı, çoğunluğun görüşünün yani düşünce ikliminin kişisel olarak algılanışını şekillendirmede iki önemli faktördür. Kitle iletişim araçları egemen düşünceyi pompalarken; aykırı düşüncedeki insan sayısında azalma, egemen düşünceye sahip insan sayısında artış olur, suskunluk sarmalı yaratılır.Her iki kavram, insanları çevreleri hakkında bilgi edinmek üzere kitle iletişim araçlarına ve kişilerarası enformasyon kaynaklarına başvurduklarını ileri sürer, ancak farklı kuramsal geleneklerden kaynaklanmaları nedeniyle enformasyon arama davranışının farklı etkileri üzerinde dururlar.
Bu model; genel fikirlere uyma ve azınlık fikirleri taşımada suskun kalmayı materyal ilişkiler düzeninin yapısal gerçeğine ve bu yapının günlük çalışması biçimine bağlarsa, anlamlı bir yaklaşım olabilir. Neumann teorisi bu bağlamda (medya konusunda) diğer teorilere göre daha güç olan bir teoridir. "Sessizliğin sarmalı", olarak ifade edilen teori; medyanın güçlü etkilerinin kamu düşüncesi üzerinde olduğunu tartışır. Sessiz kalan bireyler kaynak olduğu için, oyunun önemli bir parçası olan medyaya yönelir. Medya helezona neden olan sessizliği üç yolla sonuçlandırır:
- Sessiz kalan gruptan birinin bile aykırı davranması, halkın söyleyebileceği düşünce hakkında izlenimlere şekil verir.
- Düşünce hakkında izlenimleri olan grup baskındır.
- Sessiz kalan grup düşüncede artış ya da azalış olduğu hakkında izlenimlere şekil verir.
'Halkın Görüşü'nün Oluşmasına Etki Eden Faktörler
Toplumdan dışlanma tehdidi
‘Suskunluk Sarmalı’ toplumdan dışlanma tehdidiyle başlar. Toplumsal yapıyı oluşturan sayısız sütunun sürekliliğini korumak için, o toplumun üyelerinin toplumsal değerler ve toplumsal hedefler üzerine müşterek bir zeminde anlaşabilmeyi teminat altına alması gerekir.Bu anlaşmayı sağladıktan sonra sosyal düzenin bozulmaya uğramadan yoluna devam edebilmesi için, toplum, anlaşmaya uyum göstermeyen, anlaşmayı rayından çıkarma yönünde görüşlere sahip olan ‘azınlığı’; ‘sizi dışlarız’ tehdidiyle caydırmaya çalışır.
Toplumdan dışlanma korkusu
Dışlanma korkusu ‘Suskunluk Sarmalı’na ivme kazandıran bir merkezkaç kuvvetidir.İnsanlar toplumdan dışlanma korkusuna kapılmamak için, kendilerince önlemler alır. Bu ‘önlem alma’ varsayımı, ‘Konformizm/Çevreye Uyum Göstermek’ denilen ‘hayatı huzur içinde yaşamak için etliye sütlüye bulaşmamak, her zaman -Halkın Görüşü-ne yakın olmak ve hatta birebir aynısı olmaya çabalamak’ temeline dayanır.
Fikrini özgürce söyleme isteği
Bireyler, fikirlerinin veya fikirlerine yakın olan görüşlerin toplum içinde yaygınlaşmaya başladığını hisseTtikleri anda, çekinmeden konuşmaya meyillidir. Tam tersine bakılırsa, fikirleri toplumca kabul edilmiyorsa veya yavaş yavaş ‘popülarite’si kaybolmaya başladıysa, artık susup kabuğuna çekilmeye yönelir.
Kişinin benliğinde doğuştan var olan ‘genel-geçer görüşe uyum gösterme’ duygusu
Bireyler, ‘Toplum Görüşü’nü ‘ölçmek’ için doğuştan gelen özelliklere sahiptir.Bireyin gözlemleyebildiği toplumun çapı çok geniş olamayacağından, ‘Kitle İletişim Araçları’ dediğimiz ‘Medya’, ‘Toplumdaki Baskın Görüş’ün ne/neler olduğu hakkında bireylere örnekler sunar. Medya, bu ‘Baskın Görüşün’ topluma nasıl sunulduğu konusunda çok önemli rol oynar. ‘Toplumun Görüşünün’ nerelere meyilli olduğu ile ilgili bireylerin (tek tek) algılarına doğrudan etki etme gücüne sahiptir. Bu ‘sunum’ aşamasında kullanılan kelimelerin, bilgilerin kaynağının, resim-fotoğrafların, kişilerin, videoların vd. ‘gerçek mi yoksa kurgusal mı olduğu’ şüphesi haberin dinlenme/izlenme anında bireylerin meraını pek uyandırmaz.
ELISABETH NOELLE-NEUMANN
Elisabeth Noelle-Neumann, 1916 yılında 'Berlin'de dünyaya geldi. Avukat babası, Hitler iktidara geldikten sonra Nasyonal Sosyalist Parti’nin üyesi olmuştur. Neumann, 1935 yılında, 19 yaşında Alman Nasyonal Sosyalist öğrenci derneğine üye oldu ve Nazi yanlısı gençlik dergilerinde yazmaya başladı.
1937 yılında ABD’de kamuoyu konusunda doktora yapmaya giden Neumann, Missouri Üniversitesi’nde iki yıl dersler aldı. 1939 yılında Almanya’ya dönen Neumann, tezini burada tamamladı.
Elisabeth Noelle-Neumann, 1939 yılında Deutsche Allgemeine Zeitung gazetesinde gazeteciliğe başladı. Neuman, 1940 yılında, Nazi Propaganda Bakanı Goebbels’in entellektüellere yönelik çıkardığı haftalık haber dergisi Das Reich’de yazmaya başlar. Neuman’ın buradaki yazılarında o günün Almanyasının dünyasını yansıtan yahudi düşmanlığı dikkat çekmektedir.
'Suskunluk Sarmalı'
Alman siyaset bilimci Elisabeth Noelle-Neumann tarafından geliştirilen bir siyaset bilimi ve kitle iletişim teorisidir.
Bir kişinin/grubun savunduğu fikir, mensubu olduğu toplumun (okulda sınıf, fabrikada soyunma odası, orduda yemekhane, belediye otobüsü, akraba ziyareti, hastane koridoru vs.) ‘genel-geçer’ kabul ettiği görüşlere uygun değilse, bu kişi toplumdan dışlanma korkusu nedeniyle konuşurken kendini kısıtlar veya fikrini söylemekten vazgeçer. Aynı kişi fikrinin (veya kendi fikrine yakın görüşlerin) toplum nezdinde yaygınlaşmaya başladığını sezerse, bu kez fikrini yüksek sesle söylemeye başlar.
SUSKUNLUK SARMALI MODELİ
‘Suskunluk Sarmalı’ teorisi içinde dört temel faktör vardır:
Kendi görüşlerinin toplum nezdinde ‘kabul görmeyeceğini’ bilen ve/fakat kaybedecek birşeyleri olmadığına inanarak veya inanmayarak ‘sarmalın’ içinden sıyrılmayı başarmış, her zaman azınlıkta kalacağının farkında olarak görüşlerinden taviz vermeyen kişi/gruplar,
Kitle iletişim araçlarının etkisiyle (ve çoğu zaman bizzat medyanın sürekli tekrarlaması ile) yaratılmaya çalışılan ve en sonunda baskın gelen ‘Genel-geçer görüş’ bir diğer adla ‘Toplumsal Algı’,
Fikirleri ‘aykırı’ addedilen sınıf ile ‘genel-geçer’ addedilen sınıfa dahil olmak arasında, dışlanma korkusu nedeniyle fikirlerini açıkça söylemeyen ve kararsız kalan kişilerin toplamı.
Teori sadece ‘iki kutbun birbirine olan etkisini incelemek üzerine kurulu değildir. Hangi fikrin, siyasi görüşün, kanının, yaklaşımın, inanışın, geleneğin, tezin, anti-tezin, felsefenin vs. doğru hangisinin yanlış saptamasını yapmaya çalışmaz. Birden fazla algının bir arada yaşadığı ‘iklim içinde’, ‘Suskunluk Sarmalı’ teorisi eğilimlerin ne yönde olduğunu ve zamanla değişiklik gösterip göstermediğini araştırır.
Teorinin Geçmişi
"Kavram 1974’te ortaya atılmıştır. Suskunluk Sarmalı teorisi; çeşitli konular hakkında, toplumda bir kesim çekinmeden konuşabilirken başka bir kesimin niçin suskun kaldığı sorusu üzerine kuruludur." Teori, bakış açılarının ‘sadece iki yönlü’ olması üzerine kurulu değildir.
Kamuoyu (en bilinen haliyle ‘Halkın/Toplumun Görüşü’ ve/veya ‘Halk/Toplum Görüşü’ tabiri)
‘Halkın görüşü’ tabiri ilk kez 18. yy’da Fransa’da ortaya çıkmıştır. Tabir sürekli tartışılagelmiştir ve ne tür bir bilimsel sınıf içinde değerlendirileceği konusunda elle tutulur bir gelişme sağlanamamıştır. Alman tarihçi Oncken: “-Halkın Görüşü- kavramı hakkında iyi bir fikir beyan etmeye yeltenen, bu kavramı tanımlamaya çalışan herkes kısa zaman sonra Proteus adlı bir varlıkla karşı karşıya geldiğini farkedecektir. Proteus öyle bir varlıktır ki kendini ardı ardına binlerce kılığa sokabilir. Bu kılık değiştirme gözle görünür veya görünmez, aciz veya etkili olabilir, kendini bize sayamayacağımız kadar çok değişime uğramış şekilde sunabilir. Kendine o kadar güvenir ki, onu sımsıkı tutsakta her zaman bir yolunu bulup parmaklarımız arasından sıvışıp kaçmasını bilir. Tüm bu akıntı, tek bir formül içine hapsedilerek ifade edilemez. En nihayetinde, kime sorarsanız sorun ‘Halkın Görüşü’ tabirinin ne olduğunu bilirler ama açıklayamazlar.” Şöyle bir söz de söylenir: “Fikirler tarihi müzesinin bir üyesi olan ‘Kurmaca’ sadece ve sadece tarihi bir meraktan ibarettir.” Bu alıntıya karşı, ‘Halkın Görüşü’ kavramının ne demek olduğu ile ilgili tartışmalar biteceğe benzemiyor. 1970’lerin başında Elisabeth Noelle-Neumann ‘Suskunluk Sarmalı’ teorisini oluşturmaya başladı. 1965’de ‘bir tarafın galibiyeti artarak devam ederken, oy eğilimlerinde ne tür bir sapma olabileceği’ sorusu üzerinde çalışıyordu. Daha sonra Noelle-Neumann ‘Toplumun Görüşü nedir?’ sorusu üzerinde dönüp durduğunu farketti. ‘Suskunluk Sarmalı toplum görüşünün ortaya çıktığı bir suret olabilir; yepyeni bir toplum görüşünün yavaş yavaş gelişmeye başladığı bir süreç ya da eski bir fikrin günümüze uyarlanamış bir hali olabilir.’Noelle-Neumann’dan yapılan bu alıntı eğer makul gözüküyorsa, bir süreç olarak değerlendirilip ‘tanımlanamaz’ denerek nam salmış ‘Toplumun Görüşü’ veya ‘Suskunluk Sarmalı’ kavramlarının ne demek olduğu ile ilgili net bir tanımın yapılması büyük önem arzetmektedir. 1898’de Amerikalı sosyolog Edward Ross ‘Toplumun Görüşü’ kavramını ‘ucuz ve zahmetsiz’ olarak nitelemiştir. “-Halkın Görüşü- ile -Egemen Görüş- denklemi ‘Halkın Görüşü’ tanımları içinde yaygın bir konu başlığıdır. Bu durum bir gerçeğe işaret eder; halkın görüşüne sıkı sıkıya bağlı olanlar, bireyleri gönülleri razı olmasa bile eyleme geçmeleri için zorlar.” Birçok bilim insanı, ‘Halkın Görüşünün’, toplumsal olayların cereyan ettiği yer ve zamana göre değişiklik gösterdiği konusunda hemfikirdir. ‘Sorumluluk hissi taşıdığını varsayan’ kişiler toplumu ilgilendiren herhangi bir konu hakkında fikir beyan ederek ‘Halkın Görüşünün’ oluşmasında önemli rol oynar. Bilim insanları ayrıca, ‘Halkın Görüşü’ kavramının çeşitli kalıplarına baktıklarında, hiçbir baskı altında kalmadan ifade edilen ve her koşulda ulaşılabilir olan fikirlerin; yani halkı halk yapan fikirlerin özellikle kitle iletişim araçları içinde var olduklarını görürler. ‘Toplumun Görüşü’ kavramının ne olduğu ile ilgili süren anlaşmazlık, ‘Toplum’ ve ‘Görüş’ kelimeleri hem tek tek hem birleşik şekilde düşünülerek kavrama vücut vermeye devam ediyor.
Sarmalın modeli
İnsan ‘sosyal’ bir varlık olarak, çevresinden dışlanmaktan korkar. Doğası gereği, çevresi tarafından saygı görme beklentisi içindedir.
Dışlanma riskini bertaraf etmek, çevresi içinde ‘popülaritesini’ ve saygınlığını korumak için, bireyler çevrelerini, çevrelerindeki değişimleri dikkatle takip eder. Ne tür ‘görüş’ ve ‘tarz’ların yaygın olduğunu ve yeni görüş, yeni tarzların gelip gelmediğini sürekli kontrol eder. Eğer ‘yeni’ler geldiyse, bunları keşfeder keşfetmez hemen uyum gösterir; topluma ‘yabancı’ durumuna düşmemeye çalışır.
Fikirlerin/görüşlerin ve davranışların ‘durağan’ olduğu alanlar ile ‘değişime açık’ olduğu alanlar diye iki grup oluşturulabilir. Görüşlerin görece kesin ve durağan olduğu alanlarda (örneğin ‘gelenek / töre / ritüel’), kişi bu ‘geleneğe’ uygun sözler söyleyip topluma uyumlu bir profil çizebilir ya da bu ‘geleneğe’ karşı beyanlarda bulunuyorsa ‘dışlanma’ riskini göze almış olması gerekir. Görüşlerin değişime açık veya tartışmalı olduğu alanlarda ise kişi, ‘toplum tarafından dışlanmasına neden olmayacak’ yani ‘genel-geçer’ görüşleri bulmaya çalışır.
Kişiler ve/veya gruplar, fikirlerinin ve/veya fikirlerine yakın olan görüşlerin toplumda yagınlaşmaya başladığını sezerse, artık toplum içinde kendilerinden emin, korkmadan konuşmaya başlar. Tam tersi durumda ise, kişiler, fikirlerinin toplum nezdinde zemin kaybettiğini sezdikleri anda, artık içine kapanık bir şekilde konuşmaya başlar.
‘B’ fikrini savunan kişiler suskun kalırken ‘A’ fikrini savunan kişiler çok konuşuyorsa, bu ikilemin ‘toplum’ üzerinde mutlak etkisi vardır: Hararetle savunulan bir fikir göründüğünden daha güçlü olduğu intibasını topluma verirken, kısık sesle savunulan bir fikir göründüğünden daha zayıf bir intiba verebilir.
Sonuç: ‘Sarmal’ sürekli değişim halinde olan bir süreçtir. Kişiler ve/veya gruplar çevrelerindeki değişimi takip ederek kendilerini bunlara uydurmaya çalışır. Bir görüş artık yaygınlığını kaybedip geri plana düşmeye başladığında kişiler saf değiştirip ‘yükseliş trendine’ giren görüşe yaklaşır. Teori içinde; ‘yaygınlığını kaybeden görüşü her koşulda/daima savunan’ kişi/grupların yeri bir istisnadır. Çünkü bu kişiler için toplum tarafından ‘dışlanmak’ veya ‘saygı görmek’ önemli değildir.
Toplumdan dışlanma korkusu: Konformizm/Topluma ‘aykırı’ gözükmeden yaşamak sarmalı oluşturur
Noelle-Neumann’a göre ‘dışlanma korkusu’ sarmalın başlangıç noktasını oluşturur. Psikolog Solomon Asch’ın yaptığı deneyde; deneklere birinde üç farklı uzunlukta çizgi, diğerinde tek bir çizginin olduğu iki kart dağıtılır. Çizgiler A, B, C ve X harfleriyle adlandırılmıştır. Soru üç çizginin olduğu kartta hangi çizginin diğer karttaki X çizgisiyle aynı uzunlukta olduğudur. Deneyin yapıldığı odadaki bütün denekler B çizgisinin X ile aynı uzunlukta olduğunu söylerken, bir denek aslında C çizgisinin X ile aynı uzunlukta olduğunu görür; ve gerçeği gören bu deneğin hangi cevabı vereceği deneyin yapılma amacıdır. Denek doğru olanı gördükten sonra fikrinin arkasında duracak mıdır? Yoksa odadaki diğer deneklerle ters düşmemek; ‘konformizmin’ dışına çıkmamak için o da B çizgisini mi seçecektir? Çalışma sonucu: Aynı uzunlukta olan C çizgisini seçen denek yani doğru olanı yapan denek, gruptan ‘dışlanmamak’ için, sessiz kalıp gruba uyum gösterme yoluna giriyor. Bu deney çok kısa gözükmesine ve farklı koşullarda farklı sonuçlar verebilecek bir potansiyel barındırdığı intibası vermesine rağmen; sonuçlarına baktığımızda ‘Suskunluk Sarmalı’ teorisini destekleyen en basit ve en öz deneydir. ‘Asch Deneyi’ ile ‘Suskunluk Sarmalı’nın ortak noktası toplumdan dışlanma ‘korkusuna’ karşı kişilerin/grupların nasıl bir davranış sergilediğidir.
Bir üniversite ortamında yapılan ‘Suskunluk Sarmalı’ deneyi
ABD-Dayton Üniversitesi’nden akademisyen Jayne Henson ve ABD-Ball State Üniversitesi’nden Yard. Doç. Dr. Katherine Denker; bireyin ne tür konularda suskunluğa girdiği, siyasi yakınlaşma ve farklılıkların bu suskunluğa ne tür etkileri olduğu üzerine üniversite öğrencileri arasında bir araştırma yapmıştır.
Sınıfın ‘genel-geçer görüş’ ikliminde değişiklikler olursa öğrencilerin nasıl tepki vereceği,
‘A’ öğrenci grubunun savunduğu siyasal görüşe karşı olarak eğitmenle birlikte sınıftaki diğer grup/gruplar bu durumu ‘suskunluk’ içinde dinler ve hiç tepki vermezse, ‘A’ grubunun nasıl davranacağı,
Eğitmenle birlikte diğer grup/gruplar kendilerine karşı olan ‘A’ grubunu ‘susturmaya çalıştıklarında’, ‘A’ grubunun ne yapacağı öğrenilmeye çalışılmıştır.
Araştırma sonucunda yazılan makalede ‘öğrenci-eğitmen’ arasındaki etkileşimin ve sınıftaki her öğrencinin bu etkileşime ne gözle baktığının üzerinde az durulduğu açıklanmıştır.Araştırmanın amacı: “Siyasi fikirlerin üniversite ortamında nasıl ifade edildiği ve sınıftaki iletişimin, siyasi hoşgörü üzerine etkilerini incelemek” şeklinde açıklanmıştır. Araştırma ayrıca ‘Suskunluk Sarmalı’ teorisinin, üniversite ortamında, ‘Siyasi konulardan çekinildiği için ortaya çıkan suskunluk’ ve ‘Siyaset kullanılarak yapılan susturma’ başlıklarını da inceler. Henson ve Denker’ın makalesi, ‘Suskunluk Sarmalı’ teorisini uygulamak için üniversitenin; kişiler arası ilişkilerin kuvvetli olması, medyanın, kültürel ve siyasi iletişimin iç içe olması nedeniyle çok elverişli bir coğrafya olduğunu söyler. Çünkü sınıflar arası etkileşim ve ‘sınıf/grup/örgüt söylemi’ bir aradadır yani her zaman ‘üniversite’ şemsiyesi altındadır. Eğitmenler ve öğrenciler kendi çelişkilerini ve kültürel yaklaşımlarını sınıfa, tek bir ortama getirir.‘Halkın Görüşü’ doğal olarak öğrenciler ve eğitmenlerin de görüşlerine etki eder. Araştırma öğrencilerin ‘siyasi suskunluğa’ maruz kaldıklarında hissettikleri ile ‘öğrenci-eğitmen siyasi birlikteliği’ konusunda düşündükleri arasında ne gibi bir bağıntı olduğunu inceler. Araştırma ayrıca öğrencilerin ‘sınıftaki algı iklimi’ni nasıl algıladıkları ile öğrenci-eğitmen arasındaki siyasi benzerliklerin yakınlaşmalarına yaptığı etki arasında bir ilişki olup olmadığını da inceler. Henson ve Denker araştırma için Midwestern Üniversitesi’nde İletişim Kursuna katılan öğrencileri kullandı. Öğrenciler, ‘Siyaset kullanılarak yapılan susturma’, sınıftaki algı iklimi ve eğitmen tarafından yaratılmış bir algı iklimi başlıklarıyla hazırlanmış anketi cevapladı. Öğrenciler arasındaki ideolojik farklılıklar ile savunulan siyasi parti içinde ‘algılanan’ benzerlikler arasında pozitif bir ilişki olduğu ve eğitmeni ‘daha derin bir suskunluğa yol açan faktör’ görmenin yaygın olduğu sonucu çıktı. Ayrıca algılanan benzerlikler ile sınıftaki düşünce iklimi arasında da pozitif bir bağıntı olduğu kanıtlandı. Ve bu araştırma üniversite ortamında da ‘Suskunluk Sarmalı’nın var olduğunu gösterdi. Eğitmenlerinin ve sınıf arkadaşlarının siyasi görüşlerinde farklılıklar olduğunu algılayan; farklı görüşlere sahip olmanın ‘dışlanmaya’ yol açacağını gören öğrencilerin ‘sessiz kalma’yı tercih edebileceği olasılıklar arasında değerlendirildi. Eğitmenin görüşünün ‘Sınıfın Görüşü’ üzerinde önemli bir rol oynadığı ve bunun öğrencilerde ‘fikirlerimi bastırabilirler’ algısı yaratabileceği saptanmıştır. Eğitmenin görüşlerini açıkladığı ve açıklamadığı—ve burada ‘farklı görüşler susturulmalıdır’ algısının oluşup oluşmadığının üzerinde önemle durarak—deneyleri ayrı ayrı yapıp çıkan sonuçlara daha dikkatli bakılması gerektiği bir diğer önemli saptamadır. Henson ve Denker’ın yaptığı bu araştırma, diğerlerinden farklı olduğunu anlayan bir kişinin, bu farklılığın gün yüzüne çıkmaması için sessiz kalmaya meylettiğini; gündelik hayatımızdaki ‘Suskunluk Sarmalı’nın üniversitelerde de var olduğunu gösteriyor.
SUSKUNLUK SARMALI VE İNTERNET
Dışlamayı/Soyutlaşmayı ortadan kaldıran faktörler üzerine
‘Soyutlama/dışlama’ kavramının ne olduğu, içinde değerlendirildiği durumlara göre çeşitlilik gösterir. Soyutlama bir tanıma göre, bir kişi/grubun emsalleri arasındaki etkileşimin zayıf olması ‘Toplumdan Çıkma & Çıkarılma’ sebebidir. Bir başka tanıma göre, soyutlama, emsalleri arasında ‘kabul görme’nin zayıf olması ya da emsalleri arasında ‘reddedilme’nin güçlü olması demektir. Başka bir araştırma ‘internet’in bireyleri toplumdan soyutlayan bir araç mı yoksa tam tersine soyutlamayı azaltan özelliğe sahip, bireylerin ‘sosyal ağlarını genişletebildiği bir araç mı sorularına cevaplar bulmaya çalışmıştır. İnternet hayatımıza girdiği andan itibaren yeni oluşumlar da meydana gelmiştir; IRC (Internet Relay Chat - İnternet Üzerinden Mesajlaşma), haber grupları, MUDs (Multiuser Dimensions - Birden çok kullanıcının olduğu portallar) ve yakın zamanda popüler olan ticari amaçlı sanal topluluklar gibi. İnternet içinde oluşmuş grupların bireyler üzerindeki etkileri hakkında geliştirilmiş teori ve hipotezler çok geniş bir sahaya yayılır. Bazı araştırmacılar, hızla büyüyen sohbet odalarının, ‘on-line’ oyunların ya da bilgisayar tabanlı pazarların ‘soyutlanmış ve kendini soyutlanmış hisseden’ kimselerin daha canlı bir hayata sahip olabilmesi için yeni fırsatlar getirdiğini savunur.
Geleneksel olarak, sosyal dışlama/dışlanma, akran grubu dışındaki bir kişinin pozisyonu ile ilgili geliştirilmiş ‘tek boyutlu bir yapı’ olarak kabul edilir ve akranları tarafından gruptan dışlanmış olmanın sonucu ‘soyutlanmaktır’.Kaynaklar gösteriyor ki, çocuklardan yetişkinlere, insanlar ‘soyutlanma kavramı’ ve mensubu oldukları toplumdan soyutlanmanın kendilerine nasıl yansıyacağını gayet iyi anlıyor. Soyutlanma korkusu nedeniyle, muhalif görüşlere sahip olduğunun farkında olan bireyler, özgürce konuşmaktan çekinir. Yani, aynı/benzer görüşlere sahip insanların bir arada olduğu bir ortamda, ‘aykırı’ görüşe sahip bir birey konuşurken ya kendini kısıtlar ya da hiç konuşmaz. Witschge şöyle devam eder: “Başkalarına zarar vermek veya kendine zarar vermek başta olmak üzere insanların kendilerini özgürce ifade etmesinden alıkoyan bazı faktörler vardır. Ve yine bazı durumlarda insanların konuşmayı seçmesi hiç de arzu edilmeyen tartışmaların ortaya çıkmasına neden olacaktır. Bu da bireylerin ‘farklılıklarının’ ve ‘eşitliklerinin’ hangi noktalar üzerinde olduğunun tam manasıyla anlaşılmasına engel teşkil eder.”
İnternetin yarattığı yepyeni mecralar, insanların ‘soyutlanma korkusu’ndan sıyrılabildiği ve böylece ‘Suskunluk Sarmalı’nın oluşmadığı özelliklere sahiptir. İnternet, aynı düşünce yapısına ve benzer görüşlere sahip insanların birbirlerini bulabildikleri yerleri barındırır. Boston Üniversitesi’nden Marshall Van Alstyne ve MIT’den (Massachusetts Institute of Technology & Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) Erik Brynjolfsson’un yaptığı bir açıklamaya göre: “İnternet kullanıcıları kendi görüşlerine yakın diğer kullanıcıların bir araya geldiği ortamları arar, fikirdaşlarının olduğu ortamlarda sürekli vakit geçirmek ister ve kendilerinden farklı düşünen insanlarla pek etkileşim halinde olmazlar. Bu nedenle herhangi bir konu hakkında yapılan tartışma & karar alma sürecinde onlara yani ‘kendilerinden farklı düşünenlere’ karşı bir dışlanma korkusu hissetmezler.” İnternet, insanları sadece psikolojik bariyerlerinden kurtarmakla kalmıyor; birbiriyle ilişkili/ilişkisiz, sayılamayacak kadar çok konuşma/yazışma/görüşme/paylaşma/tartışma ortamlarının birden fazla ve çok geniş zemin(ler) üzerinde gelişmesine de olanak sağlıyor. ‘Katılımcılık’ refleksini farklı ölçülerde, isteyerek veya istemeyerek, kısıtlayan geleneksel medyanın aksine internet; ‘kim hangi konuda ne kadar yetkili, kim değil?’ sorusu üzerinden hareket eden bir mecra olmadığından, interneti kullanan herkes çok geniş özgürlüklere ve her tür bilginin olduğu devasa kaynaklara sahiptir, ortak bir zeminde buluşabilmiş bir veya birden fazla kitle projelerini hayata geçirebilir.
İnternette -özellikle ‘sosyal medya’ portallarında- online ve offline gözükmenin arkasındaki nedenler
İnternet birbirine yakın ve farklı görüşlerin bir arada varlık gösterebildiği bir alandır. Online’ın Türkçe karşılığı ‘çevrim içi’, offline’ın ise ‘çevrim dışı’dır. (Sosyoloji terminolojisi içinde ‘online’; sanal dünya, ‘offline’; gerçek hayat demektir.)
Sohbet odaları, forum siteleri, anlık ileti gönderme ortamları (Facebook, MSN, Skype, Yahoo Messenger, Gtalk, Twitter gibi) birbirinden çok farklı ‘görüşlere’ sahip insanların bir araya gelebildiği yerlerdir. “Bu ortamlarda ‘dışlanma korkusu’nu az taşıyan veya tamamıyla yenmiş kişiler mevcuttur.” saptaması yetersiz kalabilir. Çünkü ‘sanal dünya’ diye tabir edilen internette; kişinin/grubun kimliğinin gerçek mi/sahte mi olduğu, kimliğin bir bilgisayar tarafından bireyden/gruptan habersiz otomatik olarak hazırlanıp mecraya sürülüp/sürülmediği ve en önemlisi kişinin/grubun fiziken internette var olması henüz mümkün olmadığından, kimlerin dışlanma korkusuna az sahip olduğu, kimlerin tamamıyla korkularını yendiği net belirlenemeyebilir. Bir araştırma bireylerin görüşlerini açıklarken kendilerini ‘online’mı yoksa ‘offline’mı göstermek isteyecekleri konusunu incelemiştir. 305 kişinin katıldığı bir anket, ‘Suskunluk Sarmalı’ içinde ‘online’ ve ‘offline’ gözükmeyi tercih edenlerin dağılımını ve seçimlerini hangi yönde ve niçin o yönde yaptıklarını araştırmıştır.‘Online’ gözükmenin arkasındaki nedenler, benzer görüşlere sahip grupları bulmanın daha kolay olduğu algısı ile açıklanmıştır. ‘Online gözükmek’ içindeki ‘dışlanma korkusu’nun az olması, bir sohbet ortamından rahatça ayrılmak kolaylığını getirir. ‘Online’ bir tartışma otramında, bireyler ‘Çoğunluğun Görüşü’ne uyum gösterme baskısı ve ihtiyacı hissetmeden tartışmayı terkedebilir. Fakat bu durum ‘Suskunluk Sarmalı’nın ‘online’ ortamda hiçbir zaman oluşmadığı anlamına gelmez. ‘Online’ bir ortamda ‘baskın gelen’ bir görüş varsa, insanlar görüşlerini, gerçek hayatta olduğu gibi, ifade etmekten çekinebilir.Buna karşılık, ‘online’ bir ortamda, görüşleri ‘aykırı’ addedilen bir azınlık grubu harekete geçirecek tek bir kişinin çıkıp konuşmaya başlaması ‘Suskunluk Sarmalı’nın bitmesini sağlayabilir. ‘Suskunluk Sarmalı’nın ‘online’ bir ortamda gerçek hayata göre niçin daha az oluştuğunu gösteren bir başka neden ise, bireyin ‘offline’ halde olan ‘Çoğunluğun Görüşü & Toplum Görüşü & Baskın Görüş’e karşı mı yoksa destekler nitelikte mi konuştuğu saptamasının net yapılamamasıdır. ‘Offline’dan asıl kastedilen, ‘çoğunluğun görüşü / toplumun görüşü / halkın görüşü / genel-geçer görüş / baskın görüş’ gibi kesimlerin internet ortamında gerçek hayatta olduğundan daha çabuk reaksiyon gösterecek bir hıza sahip olmamasıdır. Böylece birey ‘offline’ halde olan ‘baskın görüş’e karşı fikirlerini rahatça açıklar konumda hissedebilir, ve bu durum yine aynı bireyin ‘online’ bir ortamda rahat konuşabilmesiyle aynı sonuca çıkar. Yapılan araştırmalar, insanların ‘online’ ortamda daha özgür konuşabildiklerinin yanında ‘suskunluğun’da devam ettiğini gösteriyor. Ve ‘online’ ortamda konuşabilme imkanının var olmasının gerçek yaşama göre bireyi daha fazla rahatlatıp rahatlatmadığı sorusunun başlı başına bir araştırma konusu olduğu söyleniyor.
ELEŞTIRILER
Teoriyi eleştirenlerin ilk sebepleri genellikle şu yönde: Bir konu hakkında konuşsalar da konuşmasalar da, her kişinin farklı ‘etkilenme ve etki etme’ alanları vardır. ‘Suskunluk Sarmalı’nın oluşmasına yol açan ‘toplumdan dışlanma/soyutlanma’ korkusu ötesinde en yaygın şu faktörler gösterilir:
İnsanlar, toplumun genelinden öte kendi küçük çevreleri tarafından ‘soyutlanmak / dışlanmak’tan korkar. Kalabalık bir topluluk temel alındığında, kişi kendi görüşlerine yakın gruplara ulaşma imkanını her zaman bulabilir; korkunun asıl başladığı nokta ailesi ve arkadaşları tarafından dışlanma / soyutlanma riskidir.
Kişinin konuşup konuşmama isteği üzerinde karakterinin etkileri de araştırılır. Kişinin ‘kendini algılaması’ pozitif ise ve utanma duygusunu azaltabiliyorsa, bu kişi ‘toplum görüşü’ ne olursa olsun kendi fikrini söylemekten çekinmeyecektir.
“ ‘Halkın Görüşü’ne karşı fikir sahibi olmama ” halinin oluşmasına yol açan en önemli nedenlerden biri ‘kültür’dür. Kişinin içinde yaşadığı kültür, bu kişinin görüşlerini özgürce ifade etip etmeme seçiminde büyük paya sahiptir. “Birçok kültür, fikirlerin özgürce söylenmesine, ABD’de gösterildiği kadar yüksek bir saygı göstermiyor. Ve bazı kültürler de, fikirlerin özgürce ifade edilmesi yasak.” Bireyselliğe yatkın kültürlerde, kişinin fikrini özgürce söylemesi teşvik edilirken; toplumsallığa yatkın kültürlerde, kişinin yaşadığı kültür içindeki düşünce ikliminde ‘ana akım & genel-geçer görüş & halkın görüşü & dominant/baskın görüş’e veya yakın görüşlere sahip olması beklenir. Kültürel faktörler arasında cinsiyet de önemli rol oynar. Bireyin, ‘azınlıkta’ olan fikirleri niçin ifade edemediğine veya bilinçli olarak ifade etmek istemediğine birçok sebep sayılabilir. Kadınların fikirlerini özgürce söylemesinin içinde yaşadığı toplumca hakir görülmesi ve biraz daha müreffeh kültürlerde kadınların, kullanılan dili tasvip etmemeleri nedeniyle kendi iradeleriyle sessiz kalması iki önemli gerekçedir.ABD-Wisconsin/Madison Üniversitesi’nden Dietram A. Scheufele ve ABD-Washington Üniversitesi’nden Patricia Moy, varlığı şüphe götürmeyen - toplumun her katmanı tarafından hissedilen her tür çatışmayı besleyen kaynakların ve bu kaynaklarla ilişkili her tür kültürel sinyalin, ‘kadınların suskunluğu’ gibi başat faktörleri daha iyi anlamak için kullanılabileceğini söyler.
Yine Scheufele ve Moy,seçim dönemi gibi anahtar dönemlerde yapılan uygulamalarda, kişilerin fikirlerini özgürce ifade edip etmemesi de dahil olmak üzere bazı sorunların varlığını görür. Bu uygulamalar, kişi ‘konuşmaya başladığı anda’ ölçümlenmelidir; oy verme süreci veya benzer konsepte sahip diğer uygulamalar anında değil.
“Bir kişinin/grubun ‘işini’ kaybetmemesi, ruhsal ve/veya fiziki yönden ‘şiddete’ maruz kalmaması, çevresinden dışlanma/soyutlanma riskiyle karşılaşmaması, kısaca ‘huzurunun’ kaçmaması faktörleri başta olmak üzere; toplumun değerlerine ‘aykırı’ gözükmeden yaşamak, ‘genel-geçer görüşlere’ uyum göstererek yaşamak” olarak özetlenebilecek ‘konformizm’ kavramı üzerine yapılan deneylerde; ‘ahlak’ unsurunun varlığı ve bunun ne derecede olduğunun ölçülmesinin zor olması, ayrıca ‘Suskunluk Sarmalı’ modeli içinde ‘ahlak’ın temel bir yapı taşı olması nedeniyle, yapılan deneyler içinde ‘ahlak’ unsurunun olmadığı kabul edilir. ‘Konformizm’ üzerine, özellikle ‘Asch Deneyi’ başta olmak üzere, bundan türemiş her tür deneyin içindeki ‘Ahlak’ unsurunun tam anlamıyla ölçülememesi, yine Asch ve ardından gelen deneylerin ‘Suskunluk Sarmalı’ teorisi içindeki yeri ve değeri günümüzde araştırma konusudur. Bilim insanları, ‘konformizm’ üzerine yapılan deneylerin, ‘Suskunluk Sarmalı’nın meydana gelmesi ve gelişimine etkisi olup olmadığını sorgulamaktalar.
Kaynak:Vikipedi
0 yorum:
Yorum Gönder